Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Hollanda’nın kuzeyindeki Rottumeroog adası, Avrupa’daki doğa dostu yasalarla korunan, ıssız ve vahşi bir yer olarak biliniyor. Tarihi 15-16’ncı yüzyıla dayandığı bilinen ada ilk başta Rottum’daki St. Juliana Manastırı tarafından tarım amacıyla değerlendiriliyordu. Ana karaya bağlı olmayan ve deniz akıntılarıyla birlikte yavaş yavaş güneydoğu yönünde hareket halinde olan adanın da yer aldığı Wadden Denizi, sahip olduğu özellikle 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine dahil olmuştu. National Geographic fotoğrafçısı Jasper Doest, artık üzerinde kimsenin bulunmadığı ve yavaş yavaş hareket halinde olan bu gizemli adada 2012-2013 yılları arasında tam 50 gün geçirdi. Birçok kişinin merak ettiği gizemli ada hakkında daha çok bilgi sahibi olmayı hedefleyen fotoğrafçının karşılaştıkları ise romanlara konu olacak cinsten.
KIYIDAKİ PARLAKLIK DİKKATİNİ ÇEKTİ
Hollanda’daki Rottumeroog adası, Kuzey Denizi’ne bağlanan sulak alan Waddenzee’de yer alıyor. Ada aynı zamanda yüzbinlerce göçmen kuş için hayati bir dinlenme noktası özelliği taşıyor. ‘Avrupa plaj otu’ olarak da bilinen Marram otu, kıyıların korunmasında çok önemli bir rol oynuyor.
Uzun kökleri kumun sabitlenmesine ve bağlanmasına yardımcı olarak fırtına dalgalanmalarına ve gelgit kuvvetlerine karşı doğal bariyer görevi gören kumullar oluşturuyor. Kuş gözlemi için harika bir gözlem yeri olan bu adadaki tüm şartlar fotoğrafçı Doest için oldukça tanıdıktı.
Genç fotoğrafçı, Hollanda kıyılarına yakın bir yerde büyümüştü ve Rottumeroog’un düz ve açık ortamı ona oldukça aşina geliyordu. Temeli kum olan ve akıntının rehberliğinde yavaş yavaş sürüklenen adanın çevresinde her gün yürüyor, manzaradaki küçük değişiklikleri izlemek için kendini eğitiyor ve fotoğraf çekiyordu. Rottumeroog’da çekilecek bir an aramak ona göre adeta hazine aramak gibi bir şeydi. Doest’in keşfetmeyi en sevdiği yerlerden biri eski bir binanın bulunduğu kıyı boyuydu. Geriye kalan tek şey, aralarında kabukların ve okyanus döküntülerinin toplandığı yarı gömülü tuğlalardı. Adadaki keşfi olağan bir şekilde devam ederken bir gün molozların arasındaki bir parlaklık dikkatini çekti.
’11 YAŞINDAYIM, İYİ ARKADAŞLARIM VAR’
Parlaklığa biraz daha yakınlaştığında dikkatini çeken şeyin bir şişe olduğunu fark etti. Kapağı vidalanmış ve içinde kağıt parçası olan bu şişe önceden bulduklarına benzemiyordu. İçini açtığında el yazısıyla yazılmış bir not buldu. İngilizce olarak kaleme alınmış notta şunlar yazıyordu:
“Benim adım Meike ve 11 yaşındayım. İyi arkadaşlarım var, ya senin? Kabuklar, rüzgâr ve zamanın şekillendirdiği büyüleyici desenler yaratır.”
Gördükleri karşısında oldukça heyecanlanan Doest, hemen Meike’ye cevap mektubu yazmak istedi. Küçük kız Hollanda’daki okulunu mektup adresi olarak vermişti. Fotoğrafçı Doest kaleme aldığı mektupta Kuzey Avrupa’nın yoğun nüfuslu bir bölgesinde izole olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatmaya çalıştı. Rottumeroog’da yalnızca toprak, su ve kum gördüğünü ayrıca rüzgârın kulaklarına ıslık çaldığından bahsetti.
HÂLÂ GÖRÜŞMEYE DEVAM EDİYORLAR
Genç fotoğrafçının gönderdiği mektup bir süre sonra küçük kıza ulaştı. Üstelik iki taraf arasındaki sıra dışı dostluk bugün bile sürüyor. Doest, aradan yıllar geçse de o küçük kızın ailesiyle hâlâ iletişim kurmaya devam ediyor. Vahşi doğa fotoğrafçısı, onu bambaşka bir insan haline getiren ilginç deneyimi şu sözlerle anlatıyor:
“İnsanlar yalnız olmanın kötü bir şey olduğunu düşünmeye eğilimlidirler. Ancak bana bu deneyim her yönüyle özgürlük gibi geldi. İnsanların yalnızlık deneyimimi anlamalarına yardımcı olmak için kendi fotoğraflarıma ihtiyacım olduğunu fark ettim. Hakkında önceden empoze edilmiş fikirlerin olduğu bir yere giderseniz orada olmayabilecek bir şeyi ararsınız. Rottumeroog’un geniş düzlüğünde kendi yolumdan çekilmeyi, keşfetmeyi ve adanın bana söyleyeceklerini öğretmesine izin vermeyi öğrendim.”